Bir başka şehirdir, bir acayiptir çünkü tezatlarla doludur. İbrahim, Eyüp, Şuayb ve Elyasa gibi peygamberlerin yanı sıra Nemrut'un da yaşadığı şehir. Ama biz yine de peygamberler şehri demeye devam edelim.
Yabancılara karşı çok sıcakkanlı bir millettir. Evlerinin kapıları, sofraları her zaman açıktır. Hiç bir lokantasında çaya veya suya ödeme yapmazsınız. Yemeği bitiremezseniz, beğenmediğinizi düşünerek hemen eldeki başka şeyleri sunarlar. Misafirliğe yemek için gittiğinizde o gece orda kalmanız için gelecek ısrarlara hazırlı olun. Ama maalesef aynı şeyi kendi aralarında göremezsiniz. Kardeşin kardeşi kıskandığı Mezopotamya topraklarından biridir. Küskünlükleri, kavgaları seneler boyu sürebilir. Basit bir mesele, yaraları yıllarca sarılamaz ciddi kavgalara dönüşebiliyor.
Şehir sürekli genişlese ve modern yapılara geçse bile, gelenek-göreneklerine çok sıkı bağlıdır. Bazı geleneklerin korunması, farklı bir kültürü ayakta tutmayı ve çeşitliliği sağlarken, fazlası sanki genel bir problem olan cahilliğin ve aşırı tutuculuğun sürmesine sebebiyet veriyor. Her ne kadar okur sayısı giderek artıyor ve üniversite için şehir dışına çıkılıyor olsa da, eğitim seviyesi halen çok düşük.
Şanlıurfa aynı zamanda aşiretçiliğin son kalesi olarak da bilinir. Yüzlerce Arap ve Kürt aşiretleri bulunur. (Bucak, İzol, Şeyhanlı.. gibi bazıları biraz daha bilinir.). Ama aşiret reisliği kavramı çok azında kalmıştır.
Havası olarak, yazın 55 dereceyi bulan çöl sıcağı akla gelir. Ama bunun yanında, kısa fakat kuru ve çetin geçen bir kışı vardır. İkliminden olmalı çok yeşil bir şehir değildir. Ormanlık alanı çok azdır. Son yıllarda bunun için bazı çalışmalar yapılıyor.
Urfa evlerine "hayatlı evler" denir. Hayat denilen kısım evin avlusu oluyor. Güneşin tepede olduğu özellikle öğlen sıcağında, kimse dışarı çıkmaz, evde vakit geçirir. Bir nevi evde bir sosyal yaşam vardır. Bunun iletişime daha fazla fırsat yarattığından akrabalık ve dostlukları pekiştirmede faydalı olduğunu düşünüyorum.
Urfa evlerine "hayatlı evler" denir. Hayat denilen kısım evin avlusu oluyor. Güneşin tepede olduğu özellikle öğlen sıcağında, kimse dışarı çıkmaz, evde vakit geçirir. Bir nevi evde bir sosyal yaşam vardır. Bunun iletişime daha fazla fırsat yarattığından akrabalık ve dostlukları pekiştirmede faydalı olduğunu düşünüyorum.
Tarihi oldukça eskidir. Tarihini anlatmak bana düşmez, çok güzel kaynaklar var. Ama Göbekli Tepe, Harran ve Şuayb Şehrine değinmek isterim. Göbekli Tepe, son bir kaç yıl içerisinde keşfedilmiş ve bilinmeye başlanmıştır. Dünyanın en eski tapınağı olarak biliniyor. Son gördüğümde sahipsiz duruyordu, bir koruması falan yoktu. Ama duyduğuma göre araştırma ve işletmesi Almanlara devredilmiş. Eğer öyleyse muhtemelen kıymetini bizden daha iyi bilirler. Şehre çok yakın, Mardin-Sırrın yolu üzerindedir. Merkezden 20 dakikada ulaşabilirsiniz. Gitmişken görmenizi tavsiye ederim.
Harran ise bir diğer ziyaret edilmesi gereken apayrı bir dünya. Dünyanın en verimli ovalarından biri olarak kabul ediliyor. Yol üzerindeki Hayat El-Harrani türbesini ziyaret edebilirsiniz. Kim olduğunu öğrenmek için google a bir göz atabilirsiniz. İlçeye vardığınızda ilk karşılaşacağınız şey dünyanın en eski üniversitesi olarak bilinen ve 11. yüzyılda kurulmuş olan Harran Üniversitesi kalıntıları. Diğer bir ilginizi çekecek şey ise insanların yaşadığı çamur-tezek karışımı, yazın serin, kışın sıcak tutabilen kubbe şeklindeki evler. Bunlardan büyük bir tanesi kültür evi olarak turizme kazandırılmış, içine girip gezebilir ve çayınızı içebilirsiniz(aşağıdaki yer).
Şuayb şehri(artık bir kasaba), Hz. Şuaybın yaşadığı Türkiyenin en eski şehirlerinden biridir. Gitmek isteyenler için bir uyarı, Şanlıurfadan biraz uzakta, Harranı çok geçiyorsunuz ve Harrandan sonra yolları çok kötü. Ulaşım 2 saati buluyor. Ama bu yıl ziyareti gittiğimde yol çalışmaları devam ediyordu. Burada Hz. Şuaybın makamı, yer üzerindeki mağaralar ve çok eski köylerle karşılaşacaksınız. Harranda olduğu gibi çocuklar etrafınızda toplanacak. Blogun başındaki 3 çocuk bunlardandır:) Aşağıdaki fotolardan soldaki Şuayb kasabasından bir kare, sağdaki ise yol üzerindeki bir zamanların ticaret merkezi olan Han El Ba'rur köyünün girişinde çektim.
Merkezde gezilecek yerler arasında Balıklı Göl, Hz. İbrahim makamı, Urfa
Kalesi, Bakırcılar çarşısı, Tarihi Kapalı Çarşı, Ulu Cami ve Gümrük Hanı sayabiliriz. Balıklı Göl, kale, Hz. İbrahimin makamı, yaşadığı mağara gibi kutsal kabul edilen mekanlar bir aradadır. Hepsine 1 gün yeterlidir. Aşağıdaki çekimimden Balıklı Göldeki bir sandal gezisini görebilirsiniz. Çevresi
çay bahçeleri ile doludur. Kalenin altında balıklı gölün tepesinde duran Çift Mağara restaurantta güzel bir manzara eşliğinde menengiç kahvesini denemenizi tavsiye ederim.
Vaktiniz olursa mutlaka Halfetiye de uğrayın. Baraj suları altında
kalmış eski Halfetiyi çok seveceksiniz. Kuru ve düz bir Şanlıurfadan
sonra dağlık ve baraj göllü bir ilçeyle karşılaşacaksınız. Gölün
çevresinde tekne turları ve restaurantlar bulunuyor. Minaresinin bir
kısmı suyun üzerinde kalmış cami buranın adeta bir temsilidir. Fotoyu
tekne gezisi esnasında çektim.
Şanlıurfa deyipte yemeklerden bahsetmemek olmaz. İsot, patlıcan ve et en temel gıdalardır. Acı vız gelir bizim memlekete. Sebzeyi çok sevmeyiz, çok etçilizdir:) Patlıcanlı kebap, çiğ köfte, tepsi kebabı, lahmacun ve sokaklarda kurulu şiş ciğerler en lezzetli yemekleri arasındadır. Büyük şehirlerde gördüğünüz, yediğiniz Urfa kebabını aslında pek yemeyiz. Bizim temel kebabımız patlıcanlı kebaptır. Arkasından domatesli ve soğanlısı gelir. Ciğer ise
günün her saatinde yenilebilir. Aşağıdaki fotoda Haşimiye Meydanında
sahurda ciğerimizi yerken görebilirsiniz. Burada birçok ciğerci yan
yanadır. Mavili olan benim. Diğer ise hakiki Urfalı arkadaşımdır:).
Diğer bir ünlü ciğerci olarakta Sevgi yi sayabiliriz.
Çiğ köftenin ana memleketi de burasıdır. Maalesef işletmecilik konusunda biraz geride olduğundan, Adıyaman veya Elazığ gibi alakasız şehirlerin çiğ köfte mekanlarına batıda daha çok rastlarsınız. Buraya gelin ve herhangi bir evde veya Urfa Sıra Gecelerine katılıp çiğ köftenizi yiyin. Lezzet farkını hemen hissedeceksiniz. Umarız fıstığını Antepe kaptırdığı gibi, çiğ köfteyi de başka bir şehre kaptırmaz. Ama bildiğim kadarıyla bunun patenti alınmış. Bir diğer patentinin alınması gereken şey ise şıllık tatlısı. İnce, hafif, cevizli, lezzetli bir tatlıdır. Bir kaç yıla kadar batıya geleceğinden kuşkum yok.
Bu şehir aynı zamanda ülkemize bol bol türkücüler üretiyor. İbrahim Tatlıses, Mirkelam, Ferhat Göçer, Kazancı Bedih(türkücü değil de aşık diyelim, ozan diyelim), Mahmut Tuncer, Nuri Sesigüzel, Müslüm Gürses ve Güler Işık bunlardan bazıları.
Gezi yapacaksanız şu programı tavisye edebilirim. 5 gün yeterli sayılır.
- Urfa merkez: 2 gün. Balıklı Göl, Urfa Kalesi, Göbekli Tepe, şehir merkezi, bakırcılar çarşısı, Gümrük han, sıra gecesi
- Harran + Şuayb şehri: Sabah erkenden çıkarsanız 1 gün yeterli. Zamanın çoğu yolda geçer. Gündüz gözüyle görmeniz gerek
- Halfeti: 1gün. Tekne gezisi, eski Halfeti, bol bol fotoğraf(1 saatlik yol)
- Birecik: Nesli tükenmekte olan kelaynakları ve Fırat nehrini görmek isterseniz buraya 1 gün ayırabilirsiniz(Sabah erkenden çıkarsanız akşama doğru dönebilirsiniz. 80 km-1 saat kadar yolu var.)
Gittiğimde hep ailemde kaldığım için, kalacak yer konusunda çok fazla bilgim yok. Ama duyduğum kadarıyla El Ruha oteli güzel. Daha otantik ve uygun fiyatlı yerler için ise konuk evlerini araştırabilirsiniz. Cevahir Konuk Evinde hem güzel bir akşam yemeği, hem sıra gecesi hem de kalacak yer bulabilirsiniz(Ben sadece yemeğine katıldım, güzeldi).
© 2016 aylakrobot.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder